Aşağıda anlatılan kadını lütfen tanıyın ve onu okuyun, okutun, anlatın, yayın…
Öncelikli olarak bu yazıyı yazmamın nedenine biraz değinmek istiyorum; bu yazı trajik bir yaşamı olan ve daha çok şiirleriyle tanıdığımız İranlı çağdaş şair Füruğ Ferruhzad ile ilgilidir, onu anlatmamak veya birilerine ondan bahsetmemek kanımca insafsızlık olur. Bu yazıyı yazmamın diğer bir nedeni, Füruğ’un şiirinde her zaman var olan ve yaşadığı bunca sıkıntıya rağmen ayakta durabilmesini sağlayan aynı zamanda kırılgan bir dal olan, bana da yararı dokunan, umuttur.
Tahra’nın toz ve toprağa bulanmış sokaklarına aşık, cesur ve her şeye rağmen şiirini avuçlarında sımsıkı tuttuğu bir güvercin gibi asla bırakmayan, “günahı” şiirde somutlayan bir kadın. Onunla ve şiirleriyle tanıştıktan kısa bir süre sonra onu okulumdaki yakın dostlarıma, öğretmenlerime ve aileme delicesine ve heyecanın getirdiği titremeyle, ellerimin buz gibi soğumasıyla anlattım, yaydım ve bilgiyi paylaştım. Şimdi de buraya yazıyorum ayrıca tıpkı onu başkalarına anlatırken ki gibi yazarken de yine, en zevkli yanı bu, titriyorum ve ellerim buz gibi. Onun bahçesi ölü çalılıklarla doluydu ama o buna rağmen doğallıktan uzak ve yapay ellerin sıkıcılığından uzakta camın köşesine sinmiş şekilde aşkın güzel rahiyasını tasvir edip mürekkepli elleri ile dökerdi kağıda kara ayetlerini. Kör kesilirdi arkasından konuşanlar ve eteğine binbir yama açanlar. Haşim Hüsrevşahi'nin de dediği gibi "Füruğ dili kesilmiş İran kadının çığlığıdır."
Füruğ sadece şiirle değil aynı zamanla sinema, resim ve oyunculuk gibi alanlara da ilgi duyan çok yönlü sanatçılardandı. Füruğ basit ve sıradan olan küçük hayatları -sokakta elinde filesiyle geçen bir kadını ya da her sabah şapkasını çıkarıp 'selam' diyen bir adamı- şiirinde betimlemiştir. Acısından göğsünden akan kana yaslardı taç yapraklarını gamlı ve küçük pencereden ona bakan sardunyalar, onlar dinlerdi ağlayarak akan kanını ancak gerçekte onlar da dinlemezdi, çünkü bahçe yapaydı. Füruğ'un, 32 yıllık kısa ömründe ödüller almasını sağlayacak olan Gülistan Film Stüdyosunda çalışırken çektiği bir belgeseli bile var: Ev Karadır (Khaneh Siyah Est, The House Is Black). Buna belgesel demek çokta yeterli değil kanımca çünkü onun şiirindeki sözcükler bu sefer görüntülere dönüşüyor yani şiir ve görüntüler, ürettiği bu yapımda bile birbirinden ayrılmıyor. Bu belgesel siyah beyaz olmakla birlikte cüzzamlılar ile alakalıdır ve youtube üzerinden izleyebilirisiniz. Söylemek istediğim daha çok şey var aslında, başka bir kategoride de onu yine anlatabilirim sadece bu kategoriyle onu sınırlamak doğru değil.
Ev Karadır belgeseli: https://youtu.be/XJGABtligK
Füruğ 32 yıllık kısa ömründe beş kitap yayımladı bunlar: Tutsak (Esir) (1952), Duvar (1957), İsyan (1959), Yeniden Doğuş (1964), İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına (Bu kitabı tamamlayamadan 1967'de öldü.)
Yazmamıza yardımcı olan Yazabilirsin'e teşekkürler. 🤗
Füruğ’un şu şiir kitaplarını alıp okuyabilirsiniz:
Yaralarım Aşktandır (Çeviri, Haşim Hüsrevşahi, Totem Yayıncılık)
Rüzgar Bizi Götürecek (Çeviri, Makbule Aras Eivazi, YKY Yayınları)
Kuş Ölümlüdür, Sen Uçuşu Hatırla (Çeviri, Levent Çakır, Ayrıntı Yayınları)
Füruğ'un çok sevdiğim bir şiirini Haşim Hüsrevşahi çevirisiyle şuraya bırakıyorum,
Sen yanaklarını yaslardın
memelerimin acısına
Ve ben
söylemeye başka bir şey bulamadığımda
sen yanaklarını yaslardın
memelerimin acısına
Ve dinlerdin
ağlayarak akan kanımı
ve ağlayarak ölen aşkımı
Sen dinlerdin
görmezdin beni ancak
Füruğ Ferruhzad
Yaralarım Aşktandır
Çeviri: Haşim Hüsrevşahi